Büyük Fuat Paşa

Keçecîzade Büyük Fuat Paşa
(1815/1869)

17 Ocak 1815 tarihinde İstanbul’da doğdu. İzzet Molla’nın büyük oğlu, Konya’lı Mustafa Efendi’nin torununun çocuğudur. Annesi ise, Merzifonluzadelerden Hibetullah Hanım’dır. Babası gibi o da 14 yaşlarında yetim kaldı. Annesini daha önce kaybetmişti.

Keçecîzade Büyük Fuat Paşa

Keçecîzade Büyük Fuat Paşa

Küçük yaşlarından itibaren okumaya başladı. Önce ilmiye sınıfına intisab etti. Arapça ve Farsça öğrendi. Daha sonra tıbbiyeye girdi, orada da Fransızca öğrendi. Tıbbiyeden Hekim Yüzbaşı olarak mezun oldu. İlk görevi Libya’da dır. Çengeloğlu Tahir Paşa ile orada üç yıl kaldı.

Reşid Paşa’nın tavsiyesi üzerine doktorluğu bırakıp, diplomasiye geçti. Askeri elbisesini çıkarıp, mülkiye memurlarının kılığına girdi. Bu alandaki ilk görevi Bab-ı Âlî Tercüme odasıdır. Kısa sürede yükselir, İngiltere elçiliğinde ikinci adamdır. Yaşı ise henüz on dokuzdur. Sırasıyla, İspanya ve Portekiz’de kaldı. Buralarda kraliçelerle görüştü, üzerlerinde iyi tesir bıraktı.

Bundan sonra Bükreş ve Romanya’da başarılı görevler ifa etti. Rus Çar’ı ile görüştü ve onu kendisine hayran bıraktı. O zamanki mülteciler meselesini Osmanlı’nın istediği şekilde halletti. Ve diplomaside bir deha olduğunu herkese kabul ettirdi.

Bir aylık Bursa seyehatinde, hem tedavi olması, hem de beraberinde götürdüğü Ahmed Cevdet Paşa ile Osmanlı’da ilk Kavâid-ı Osmaniye isimli bir gramer kitabı yazması, onun ilmî kudretinin açık bir ispatıdır.

İki defa sadrazam, beş defa hariciye nâzırı birer defa sadâret kaymakamı, serasker (savunma bakanı), adliye nâzırı, devlet bakanı, Madrit elçisi olan Fuat Paşa (Öztuna, 1978, 7/83) çok yönlü bir kişiliğe sahipti; o, şairdir, naşirdir, dilcidir, tıp adamıdır, büyük diplomattır, büyük askerdir; hepsinin üzerinde, bulunmaz bir nüktedandır. Çarları, kralları ve kraliçeleri kendisine hayran bıraktı. En hassas ve en çetrefil meseleleri istediği şekilde halletti. Avrupa’nın en meşhur kral ve diplomatlarına kendini dinletti.

Sultan Abdülaziz Han, Avrupa seyehatinde Fransa’da III. Napolyon’un misafiridir. Kral sultanı bekler, biraz gecikmiştir. Fuat Paşa bu gecikmeden rahatsızdır. Durumu Napolyon’a bildirmek için huzura çıkar. Kral, arkası Fuat Paşa’ya dönük olduğu halde ve ondan habersiz; “Öküz gelmedi” gibilerden bir lâf kaçırır. Döner dönmez, Fuat Paşa’nın ağzından kaçırdığı lâfı duyduğunu anlayınca özür dileyerek:

“- Ekselans! Umarım, asabiyetle ağzımdan kaçırdığım sözlerden sultanınıza bahsetmezsiniz.”

Fuat Paşa, diplomaside mütekabiliyet esasına harfi harfine uyan ve son derece zeki ve hazırcevap bir insandır. Ayrıca Osmanlı’ya toz kondurmaz. Krala hayatının en büyük ve vurucu nüktelerinden birisini yapar ve şöyle der:

“- Aman haşmetmehab! Ben hiç sultanımızın sizin hakkınızda söylediklerinden size bahsediyor muyum ki, sizin onun hakkında söylediklerinizden bahsedeyim!”

Paris’te III. Napolyon’un da bulunduğu bir sohbette, dünyanın en kuvvetli devletinin kim olduğu yolunda bir konu açılır. Fuat Paşa ısrarla, en güçlü devletin Osmanlı olduğunda ısrar edip durunca, İmparator, sebebini sorar.

Paşa şu cevabı verir:

“- Yıllardan beri siz dışardan, biz içeriden yıkmaya çalışıyoruz; hâla başaramadık!”

Rus Çarı da bir gün, yıllarca muhasara edip, uğrunda binlerce şehid verdiğimiz Girid meselesi alevlenince, Fuat Paşa’ya takılır:

“- Canım şu Girit’i satsanız!”

“- Hay hay satalım efendim!”

“- Kaça?”

“- Aldığımız fiyata!”

Çar, Paşa’nın ne demek istediğini anlamıştır. Kızarır, ama cevap veremez.

Fuat Paşa bir süre de seraskerlik görevinde bulundu. Seraskerlik Harbiye Nazırlığı olup, aynı zamanda Genel Kurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Kumandanı, fiilen de ordunun başıdır. Bu göreve bir mareşalin değil de bir sivilin getirilmesi, Osmanlı’ da bir istisnadır.

Fuat Paşa çoğu zaman ciddi ve prensip sahibi bir insan olmasına rağmen, bazan da laubalidir. Bunu da nüktedanlığına borçludur.

Fransa imparatoriçesi bir gün, bir resepsiyonda paşayı söyletmek için sorar:

“- Sizin, dünyada elde edilemiyecek kadın olmadığını söylediğinizi duydum. Mesela beni nasıl elde edebilirsiniz?”

“- Parayla!” der.

“- Ne kadar parayla?”

Paşa saymaya başlar, Fuat Paşa şu kadar dedikçe, Imparatoriçe başını sallayarak hep reddeder.

Paşa, “Bir milyon Frank (500 bin altın)” deyince, imparatoriçe: “- O kadar parayı bir kadına verecek erkek çıkmaz!” deyince Paşa cevabı yapıştırır:

“- O halde fiyatta anlaştık! Mesele bu kadar parayı verecek adamı bulmaya kaldı!”

Fuat Paşa da babası İzzet Molla gibi, Kayınvalidesi Afife Hanım ile Galata Mevlevîhanesi Postnişini Kudretullah Efendi’ye mensuptu.

12 Şubat 1869 tarihinde tedavi için gittiği Nis’de vefat eden Fuat Paşa, Fransız hükümetinin tahsis ettiği bir harp gemisi ile İstanbul’a getirildi. Teçhiz ve tekvini Hoca Tahsin Efendi tarafından yapıldı ve cenazesi, önceden hazırlattığı Peykhane Caddesi’ndeki türbesine defnedildi.

KAYNAKLAR

Mehmet Süreyya, a.g.e. s. 2/55;
Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, 1978, s.7/83:
Orhan F. Köprülü; Türk Klâsikleri, İstanbul 1985, s. 281-282;
Öztuna, 1998, a.g.e. s. 2-20,71, 84;
Orhan F. Köprülü, “Fuat Paşa, Keçecizade” , DİA, İstanbul 1996, s.202-203.