Mehmet Arif Bey (Topçuzade)

Mehmet Arif Bey (Topçuzade)
(1287/1871-1942)

Mehmet Arif Bey (Topçuzade)

Mehmet Arif Bey (Topçuzade)

Nadir yetişen değerlerimizden birisi olan Mehmet Arif Bey, 1287/1871 yılında Konya’da Şems-i Tebrizî Mahallesi’nde doğdu. Hem anne, hem de baba tarafından köklü bir aileye mensuptur. Babası Topçuza-de İsmail Hakkı Efendi’dir.

Uzun Hafız Mehmet Efendi’den ilk tahsilini ve hıfzını tamamladıktan sonra, rüştiye mektebi’ne devamla şe-hadetname aldı. Yazı hocası da Başara-lızade İbrahim Hakkı Efendi’dir. Sülüs, ta’lik ve nesih yazılar yazdı. 1889 yılında tamir edilen Alâeddın Camii duvarlarındaki yazılar Mehmet Arif Bey’e aittir.

1891 yılında İstanbul’a gitti. Fatih Medresesi müderrisi Arif Efendi’nin, onun vefatından sonra da Dağıstanlı Halis Efendi’nin derslerine devam ederek ondan icazet aldı. Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca ve Rumca dillerini bilen Arif Efendi, okuduğunu bir defada ezberleyebilecek bir hafızaya mâliktir. Hafız Şirâzî Divanı, Mevlâna Mesnevî’si ve Gülistan gibi eserlerin tamamına yakın bir bölümü ezberindedir.

Girdiği bütün imtihanları kazanan Arif Bey, dersiamlık payesine ulaşırken, saraya da müderris olur. İstanbul’da muhtelif okullarda Arapça ve Farsça hocalığı yapar. Çeşitli dergi ve gazetelerde şiir ve makaleleri neşredilir. Kısa sürede ünü bütün İstanbul’a yayılır. Bu sıralarda Evkaf Nezareti Yayın Müdürlüğü’ne getirilir. Cemiyet-i İslâmiyye Başkanlığı’na seçilir. Cemiyet-i İslâmiyye Başkanı bulunduğu sırada cereyan eden, akıllara durgunluk verecek bir olay anlatılır.

Olay şudur:

Cemiyet-i İslâmiyye’de bir toplantı yapılır. Bu toplantıda Rum Patriği de bir konuşma yapar, fakat kimse bir şey anlamaz. Arif Bey bir bahane ile bu toplantıyı erteler. Mehmet Arif Bey, bu bir hafta içerisinde Rumcayı öğrendiği gibi, Rum kamusunu da ezberler. İkinci toplantıda Arif Bey, Rumca bir konuşma yapar ve patriğe cevap verir.

İstanbul’un işgalinden sonra, Mehmet Arif Bey Konya’ya dönerse de, Ankara hükümetinin onu başkente davet etmesi üzerine, Ankara’ya giderek Şer’iyye Vekâleti Yayın ve Bilimsel Araştırmalar Müdürü olur. Daha sonra, Diyanet işleri Başkanlığı Müşavere Kurulu Azalığı’na getirilir. O zamanlar teşekkül eden tefsir komisyonunda çalışır. Daha sonra bu görevlerinden ayrılarak, Daruşşafaka Lisesi’ndeki eski görevine devam eder. Dersiâm olarak vaazlar verir, hususi surette talebeler yetiştirir.

Önceleri tasavvufa karşı olan Arif Bey, Vahdet-i Vücut’çu diye, Fatih Türbedarı Amiş Efendi’yi dövmeye kalkar. Sonraları bu tavrını değiştiren merhum, tasavvuf yoluna sülük edip, Amiş Efendi’nin yerine geçen Mehmet Efendi’ye intisap eder ve zaman zaman hatırladıkça Amiş Efendi’ye yaptığı hakaretten dolayı nedamet du-yarmış.

Hayatı boyunca hiç evlenmeyen M. Arif Bey, bütün ömrünü ilme vermiştir. Vefatından önce Konya’ya gelmiş ve Şerafeddin Camii ile Kapı Camii’nde âlimane, vakıfane ve arifane vaaz ve nasihatlarda bulunmuştur. Beyanü’l-Hak dergisinde çok değerli şiirleri neşredilmiştir.

Devlet Hastahanesi’nde 1 Şubat 1942 tarihinde bir pazar günü Hakk’ın rahmetine kavuşmuş ve Musalla Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir. Merhumun Muhyiddin-i Arabi’nin tasavvufa ait, tercüme ettiği üç eseri vardır.

Kabir taşı kitabesi şöyledir:

Topçuzade
Ârif Efendi
Ruhuna fatiha 2. 2. 1942

Hadimli Mehmet Vehbi Hoca’nın kayınbiraderi olan M. Arif Bey, tasavvuf yoluna sülük ettikten sonra, Muhyiddin-i Arabi’nin bazı eserleri ile Abdülkerim Ceylî’nin “İnsan-ı Kâmil” isimli eserinin “Ruh” bahsini tercüme etti.

Konya’da iken ders almak isteyenlere özel dersler verdi.

KAYNAKLAR

Uyar, Hattatlar, S. 93-94, s. 1;
Osman Ergin, a.g.e. s: 159;
M. Ferit Uğur; “Muallim Mehmet Arif”, Konya, S. 39, s. 62-64;
Sural, a,g, izi yazı, Yeni Konya, 3 Ekim 1975.