Kaşıkçı Ali Rıza Efendi

Kaşıkçı Ali Rıza Efendi
(1300/1884-1969)

Kaşıkçı Ali Rıza Efendi

Kaşıkçı Ali Rıza Efendi

Konya’mızda yetişen büyük âlim ve velilerimizden birisi de Kaşıkçı Ali Rıza Efendi’dir. H.1300,1884 M. yılında Konya’nın Hadim ilçesine bağlı Alata (Balcılar) köyünde dünyaya geldi. Abdülkerim Efendi’nin oğludur. İlk tahsilini köyünde yapan Ali Rıza Efendi, bir süre de Arapça okuduktan sonra 16-17 yaşlarında Konya’ya geldi. Zamanının büyük âlimlerinin ve Konya Müftüsü Yalvaçlı Ömer Efendi’nin derslerine devam ederek ondan icazet aldı.

Genç yaşlarında kaşıkçılığa başlamasının ilginç bir hikayesi vardır. Medreseye geldiğinin daha birinci yılının Ramazan ayında arkadaşları onu, köylere cerre götürür. Fakat Ali Rıza Efendi, bu cer olayından hiç hoşlanmaz. Ertesi yıl arkadaşları yine birlikte köylere cerre çıkmayı teklif edince, Ali Rıza Efendi arkadaşlarının bu teklifini reddederek, köyüne babasının yanına döner, işlerinde babasına yardımcı olmaya çalışır. Herhalde babasına yük olduğuna üzüldüğü günlerde, rüyasında Hazreti Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem’i görür. Peygamber Efendimiz ona:

“- Sabret! Üç gün sonra kurtulacaksın!” buyurur. Ali Rıza Efendi bekler, üç gün sonra, köylerine ağaçlarını verenlere kaşık yapan bir ihtiyar çıkagelir. Ali Rıza Efendi, kaşıkçıyı dikkatle takip eder ve ondan kendisine de kaşık yapmayı öğretip öğretmeyeceğini sorar. O da memnuniyetle öğreteceğini söyleyince, Ali Rıza Efendi, böylece kaşıkçılığa başlamış olur. Hemen üç çuval kaşık imal eder. Sonradan bunu meslek edinir ve ölünceye kadar da hocalığı yanında bu mesleği devam ettirir.

Uzun yıllar Konya’da din görevlisi olarak çalışır, bir taraftan da ticaretle meşgul olur. Manevî yönden seyr-i sülûkünü Esad Erbilî Efendi’de ikmal edip, zamanla O’nun halifesi olur.

1934 yıllarında gördükleri bir rüya üzerine, Hazret-i Fahr-i Kâinat Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizin davetlerine icabet ederek, aile efradıyla birlikte Medine-i Münevvere’ye hicret ederler. Türkiye’den ayrıldıktan sonra bir yıl kadar Şam’da kalırlar. Burada, Şam uleması tarafından büyük hüsn-i kabul görür. Ali Rıza Efendi kaşıkçılık mesleğini burada da sürdürür. Ne var ki o sırada, Medine’ye gitmesi için pasaportunun süresi dolmuştur. Şam uleması bir çare bulması için Ali Rıza Efendi’yi Şam Valisi’ne götürür. O zamanlar Şam Valisi, sonradan Fransa Cumhurbaşkanı olan Degoulle’dür. Yanındakiler, Ali Rıza Efendi’yi büyük Türk âlimlerinden birisi olarak tanıtırlar.

Degoulle, Ali Rıza Efendi’yi pek beğenir ve:

“- Madem bu zata büyük âlim, diyorsunuz, annem hasta, bir okusunlar da pasaportlarını verelim.” der.

Merhum, Degoulle’nin annesini okur. Şifa bulup bulmadığını bilemiyoruz, ama Ali Rıza Efendi pasaportuna kavuşur. Son durak yerleri Medine-i Münevvere’dir.

Ali Rıza Efendi’nin hayatından örnek alınabilecek olaylardan birisi de onun, altmış yaşından sonra hafız olmasıdır. Ravza-i Mudahhara’da ve Ravza’ya gelip giderken devamlı Kur’ân okur, üç günde bir hatim iner. Bu, ömrünün sonuna kadar böyle devam eder. Bu konuda, kendisini çok yorduğunu söyleyenlere:

“- İhtiyarlıktan hıfzımı kaybetmekten korkarım.” buyururlar.

Son derece ahlaklı, mütevazı bir insan olan Ali Rıza Efendi, aynı zamanda son derece aşk ve cezbe sahibidir de… Okurken devamlı gözyaşı döker. Pek çok kerametine şahit olunmuştur. İyi bir şair olan Ali Rıza Efendi, bütün eserlerini şiirleriyle süslemiştir. Eserleri ilmi kudretinin delilidir. Ali Rıza Efendi, 1969 yılında Medine-i Münevvere’de vefat eder ve Cennetü’l-Bâkî’de toprağa verilir.

Merhumun, Osmanlıca olarak basılmış pek çok eserinden bazıları şunlardır:

Necâtü’l- Mü’minin, İltica Name-i Rızaiy-ye, Rahmet Damlaları, İmdadi’l-Müsli’min. Son eseri, lâtin harferi ile de basılmıştır.

Aşağıdaki şiir ona aittir:

Hasret Bize Kaldı

Hep şimdi nasihat şu tutulmaz söze kaldı,
Gül, gülşeni terkeyledi hasret bize kaldı.

Meydan gideli halka nasihatte kusur çok,
Ey hâme beyân eyle bu himmet size kaldı.

Gizlendi bütün zümre-i ebrâr ile ahyâr
Fısk ehli olan zümre-i eşrar yüze kaldı.

Söz söyleyecek var ise de ehl-i basiret,
Çün yatdı uyur ah, seheri gündüze kaldı.

Din gayreti hep kalktı bugün nefs-i beşerden,
Dünyanın işi ehl-i cefâ arsıza kaldı.

Hep halkın işi çalgı-çığırgı ve melâhi,
Cümbüşleri tavla ile tanbur-saza kaldı.

Dünyanın işi çıkdı Rızâî çığırından
Umûr-u cihan bir sürü oğlan-kıza kaldı.

KAYNAKLAR

– Ali Rıza. İmdadü’l-Müslimin, Şuur Yayınları, Konya, s. 165.