Hacı Veyis Efendi
(1273 -1858/1935)
1858 yılında Konya Karatay Yarma Bucağı, Şatır köyünde dünyaya geldi. Köy eşrafından Mustafa Efendi’nin oğludur. İlköğrenimini ve hıfzını Sedirler Sibyan Mektebi’nde Bekir Efendi’dentamamlayarakhafız oldu. Daha sonra da, Konya’nın meşhur âlimlerinden Aladağlı Hoca’nın derslerine devam etti ve ondan icazet aldı. Aşere, takrip ve tecvit derslerini de Hacı Fettah Kabristanı’nda metfun Kazanlı Medresesi müderrisi, Büyük Çimili Hoca olarak tanınan Şeyhü’l-kurra Ahmet Efendi (Vefatı 1908) den aldı. Şatırlı Hacı Mehmet Efendi’nin damadı olan Hacı Veyis Efendi, gereken imtihanları vererek, Hacı Adil Efendi’nin kurmuş olduğu Adliye Medresesi’ne müderris oldu. Adil Efendi’nin oğlu Mehmet Zari Efendi’nin 1904 yılında ani vefatı ile medresenin idaresi tamamen kendisine kaldı. Burada, başta oğulları Mustafa Efendi ile İbrahim Efendiler olmak üzere Dülgerzade Mevlüt Efendi ve Hattat Mustafa Efendi gibi pek çok talebe yetiştirdi.
Bir ara da Islah-ı Medaris’te oğulları Mustafa ve İbrahim Efendilerle birlikte Kur’an-ı Kerim hocalığı’nda bulundu.
Medreselerin kapatılmasından sonra, adıyla anılan Dolav Camii’nin imam ve hatipliği görevini üstlendi. Vefatına kadar bu görevi devam etti. Kur’ân ve din dersleri okutmanın yasak olduğu dönemlerde merhum, gizli gizli çocuk okuttu ve bu yüzden de, zaman zaman takibatlara uğradı.
Ahlâk-ı Muhammedî ile muttasıf olan merhum, züht ve takvasıyla tanındı, örnek bir hayat yaşadı. Geçimini köylerindeki tarlaları bizzat ekip kaldırarak sağladı, kimseye muhtaç olmadı.
Ahlâkını ve örnek yaşantısını ortaya koyan pek çok hatırası hâlâ nesilden nesile aktarılır. Bunlardan birisi şöyledir:
Hacı Veyis Efendi, Konya’nın büyük hocalarının da bulunduğu bir yere davet edilmiş. Yemekte Büyük Aksekili Mehmet Emin Efendi de varmış. Hacı Veyis Efendi yemekten sonra cebinden çıkardığı kitabın önemli gördüğü birye-rini okumaya kalkınca, Aksekili Mehmet Emin Efendi sinirlenerek:
“- Hoca sen de iki laf konuşturmazsın! O kitap hepimizde var. Lâzım olduğunda açar bakarız.” gibi lafar etmiş.
Hacı Veyis Efendi hiç karşılık vermeden kitabı cebine koymuş ve konuşulanları dinlemeye başlamış.
Ali Ulvi merhum, Hacı Veyis Efendi ile Aksekili Hoca arasında cereyan eden meselenin sofradan kırıntı toplama meselesinden kaynaklandığını nakleder.
Hacı Veyis Efendi, bir kaç gün sonra, evlerine komşudan üzeri çörek otlu güzel bir çalma yoğurt geldiğini görmüş. Hanımının adı “Fatma” olduğu hâlde ona “Muhsine” diye hitap edermiş.
Hanımına:
“Hay Muhsine! Geçenlerde Aksekili Hoca’yı gücendirdik. Şu yoğurdu çıkıla da ona gö-türeyim.” der.
Yanlarında da olayı anlatan torunu Ali Ulvi Bey:
“Yoğurdu ben taşıyım.” diye lafa karışmış.
Hoca da kabul etmiş, birlikte Aksekili Hoca’nın evine gitmişler. Evde kimse olmadığı için kapıyı, Hoca’nın kendisi açmış. Hacı Veyis Efendi yoğurdu uzatıp:
“- Komşular yoğurt göndermişler, boğazımdan geçmedi, sana getirdik! Geçen gün seni gücendirdim; hakkını helal et” deyince,
Aksekili Hoca ağlayarak:
“-Asıl sen hakkını helal et! Ben seni o olaydan sonra benimle hiç konuşmayacaksın sanmıştım! Beni yine utandırdın, bu ne güzel ahlak ya Rabbi” diyerek şaşkınlığını ve hayranlığını dile getirmiştir.
Hoca Efendi bu davranışı ile “Marifet incitmemekte değil, incinmemektedir” sözünü bizzat uygulamışlardır. Bir de Hoca Efendi’ye göre, “gerçek hürriyet Allah’a kul olmaktır.”
İbadetine son derece düşkün olan Hacı Veyis Efendi, başta selâm verme alışkanlığı dahil, hayatındaki bütün güzellikleri oğullarına aşılamış, örnek bir şahsiyet olarak hatırlanmıştır.
Başta oğulları Mustafa ve İbrahim Efendiler olmak üzere soyundan pek çok değerli ilim adamı yetişen bu büyük âlimimiz, 1935 yılının son ayında vefat etmiş ve Üçler Kabristanı’nda toprağa verilmiştir. Eşi Fatma Hanım ise kendisinden dört yıl önce vefat etmiştir.
Torunu Ali Ulvi Bey’in yetişmesinde büyük emeği geçmiştir.
KAYNAKLAR
– Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Hacıveyis (Kurucu) Efendi”, Konya Ansiklopedisi, 2012 s.4/94-95