Şeyhü’l-İslâm Hace-i Sultan Hasan Fehmi Efendi
(1210/1795-1298/1880)
Osmanlı Döneminin yüz onuncu Şeyhü’l-İslâmı’dır. Ilgın’lı Osman Efendi’nin oğlu olup 1210/1795 yılında Ilgın’da doğdu. Daha çocukken, kendisinde büyük bir zeka ve kabiliyetin varlığını gösteren Hasan Fehmi Efendi, bir süre Akşehir’de okuduktan sonra, tahsil için Konya’ya geldi. Fakir bir ailenin çocuğu olan bu genç istidat, Konya’da tahsilini tamamlayarak ilk icazetini burada aldı. Bu icazetle yetinmeyen Hasan Fehmi Efendi, Konya’da tanıştığı ve sonradan kendisi gibi Şeyhü’l-İslâm olan Amasyalı Kara Halil Efendi ile İstanbul’a gitti. Orda Vidin’li Mustafa Efendi’nin derslerine devam ederek bir icazet de ondan aldı. Daha sonra girmiş olduğu Rüûs imtihanında (Bir nevi doktora, ilmiye sınıfındakilere mahsus bir rutbedir. Osmanlı ile son buldu.) da birinci oldu. Akşehirlizade unvanıyla anıldı.
Tahsilini tamamladıktan sonra, Ayasofya Camii’nde ders vermeye başladı. Her geçen gün ünü artan Hasan Fehmi Efendi, önce 1263/1846 yılında Ibtida-i Hariç ile Fethilgazi Medresesi’ne müderris oldu. Daha sonra Musilâ-i Sahn’e yükseldi, pek çok talebe yetiştirdi. 1275/1858 yılında ders vekilliğine ve aynı zamanda Veliahd Abdülaziz’in hocalığına, 20 Aralık 1863 tarihinde de Anadolu kazaskerliğine getirildi. Sultan Abdülaziz’in Padişah olması ile ünü bir kat daha arttı. Aynı yıl Sultan Abdülaziz’in Mısır’a yapmış olduğu seye-hatte, kendisine katıldı. Bir süre sonra da Rumeli kazaskerliği’ne getirildi. Şeyhü’l-İslâm Hacı Mehmet Refik Efendi’nin 30.4.1868 tarihinde görevinden ayrılması üzerine, meşihat makamına getirildi.
Padişah hocalığı ile Şeyhü’l-İslâmlığı birlikte yürüttüğü için, Camiü’r-riyaseteyn unvanıyla anıldı. Bir ara görevinden azledildiyse de, Hayrul-lah Efendi’nin Şeyhü’l-İslâmlık’tan ayrılması üzerine, ikinci defa aynı göreve getirildi.
Osmanlı’nın çok karışık bir döneminde meşihat makamında bulunan Hasan Fehmi Efendi, Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi olayından sonra, 10 Mayıs 1876’da talebe-i ulum ayaklanması meselesinde, kendisine bağlı talebelerin isyanına mani olamadığı, ayrıca kendi taraftarlarını terfi ettirip, yeteneksiz kişileri göreve getirdiği isnadıyla görevinden azledilerek Medine-i Münevvere’ye sürgüne gönderildi. Her iki meşihat süresi toplamı 5 yıl, 2 ay 10 gündür.
Abdülaziz’in daveti üzerine 1870 yılında İstanbul’a gelen Cemaleddin-i Efgânî’nin büyük itibar görmesi, Meclis-i Maârif üyeliğine seçilesin-den sonra medreselerle ilgili alternatif tekliferi, Hasan Fehmi Efendi’nin tepkisine sebep oldu. Hasan Fehmi Efendi’nin Cemaleddin Efgânî ile olan mücadelesi ve onu tekfir etmesi, hatipleri, vaizleri ve halkı onun aleyhinde kışkırtması olayı meşhurdur. Ayrıca Cevdet Paşa’ya karşı eski olumsuz tutumunu devam ettirmesi de tenkit edilmiştir.
Hasan Fehmi Efendi, bazı fen ilimleri yanında Arap ve Fars dillerine tamamen vakıf olup, fıkıhtaki engin bilgisiyle meşhurdu. Murassa Osmânî, Birinci Mecidi nişanıyla taltif edilmiş olan Hasan Fehmi Efendi, 1880 yılında 85 yaşlarında olduğu halde vefat etti. Medine-i Münevvere’de, Cennetü’l-Bâki Kabristanı’nda metfundur.
İmzasını; “Ketebetü’l-Fakir Hace-i Hazret-i Şehriyarî Hasan Fehmi’l-Hüseynî” şeklinde atan merhumun, pek çok eseri vardır. Farsça ve Türkçe şiirler de yazmıştır.
Kaleme aldığı eserleri ile döneminin büyük âlimlerinden olduğunu göstermektedir. Mantık, Arap Dili, Ruus İmtihanı Risaleleri ve Kelâm konularında eserler verdi. el- Kasidetü’l-Aziziyye (Manzum risale), Risale-i fi’l-mantık, Resail-i İm-tihaniye, Ahkâm-ı Mer’iyye, Aziziyye Şerhi Yu-sufiye, İrşâdü’l-müptedî ale’l-Birgivî (İstanbul 1285), Haşiye alâ şerhi’l-Akaid eserlerinden bazılarıdır. Bunlardan başka, Hasan Fehmi Efendi, Muhyiddin-i Arabi’nin bazı eserlerine de şerhler yazdı. Ayrıca, matematik gibi fen ilimleri ile de meşgul oldu.
Mısır seyehati sırasında, Camiü’l-Ezher’in ünlü bilginlerinden Şeyh Saka ile yapmış olduğu sohbette, şeyhin kendisine hayran kaldığı da zikredilir.
Uzun süre, muhtelif yerlerde kadılık ve naiplik yapan oğlu Ali Haydar Bey de, kıymetli bir ilim ve kalem erbabıdır. Onun da, basılmş pek çok eseri vardır.
KAYNAKLAR
İlmiye Salnamesi, s.599;
Altunsu, a.g.e. s. 199;
Konyalı, Nasreddin Hoca Şehri Akşehir, İstanbul, 1945. s. 659-660;
Osmanlı Müelliferi a.g.e. s. 216;
Uz, İpek Yolu, a. g. makale, 1999, II/13;
Mehmet İpşirli-İlyas Çelebi, “Hasan Fehmi Efendi”, DİA, c.16, İstanbul, 1997, s. 320-322.