Şeyhzade Ahmet Ziya Efendi
(1877/1925)
Şeyh Muhammed Bahaüd-din Efendi’nin küçük oğludur. 1877 yılında Konya’da doğdu. Son asırda İslâm âleminde yetişen en büyük ilim adamlarındandı. Tahsilini Konya’da yapan Ziya Efendi, arşivimizde mevcut bir icazetnameye göre, icazetini amcası Hasan Kudsi Efendi’den aldı. Bu tahsille yetinmeyen Ahmet Ziya Efendi, İstanbul ve taşrada tahsilini ilerletti. Konya’ya döndükten sonra, babasının müderrisliğini yaptığı Paşa Dairesi’nde müderrisliğe başladı. Daha sonra kardeşleri ile birlikte Islâh-ı Medâris olarak anılan modern medreseyi kurdu ve burada pek çok talebe yetiştirdi. Kendisi bu medresede genellikle fizik, kimya ve kozmoğrafya gibi fen derslerine girdi. Bunların yanında tefsir, hadis gibi İslâm ilimleri de okuttu. Bir ara da Şerafeddin Camii’nde ders verdi.
Ayrıca Konya Hukuk Mektebi’nde müderrislik yaptı, Hukuk Mektebi’nde feraiz okuttu. Ders notları sonradan Emâliü’l- Feraiz (Konya 1326-1328) adı ile bastırıldı. Beynelminel bir hukuk otoritesi idi. Bildiğini iyi bilen, unutmanın ne demek olduğu bilmeyen bir deha idi. Arap bilim adamlarını bile hayrete düşüren eserler verdi. II. Meşrutiyet’ten sonra çıkarılan Anadolu ve İntibah gazetelerinde yazıları çıktı. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler de yazdı. Kaside-i Ziyâiye olarak bilinen kasidesi çok meşhur oldu. Rast makamında bestelenen bu kasideyi merhum Hacıveyiszade Hocamız sık sık okurlardı. Yaşı ellilinin üstünde olan bütün Konyalılar bu kasideyi çok iyi hatırlarlar.
Hacıveyiszade Mustafa Efendi, Ziya Efendi’yi hiçbir zaman unutmamış, daima hatırasını yaşatmaya çalışmıştı. Yeğeni Ali Ulvi Bey’in anlattığına göre, yakınlarında çocuğu olanlar Hoca Efendiye “Çocuğun adını ne koyâlim?” diye sorduklarında çoğu zaman; “Ziyaya ihtiyacımız var, adı Ziya olsun” buyu-rurlarmış.
1920 yılı sonrasındaki hayatı hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Bu tarihten itibaren Konya’dan ayrılmış ve Mekke’de yaşamıştır.
Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra, bulunduğu Mekke’de toplanan ulema kendisini sadaret makamına getirdi. Karşısındakini tesir altında bırakan bir mizaca ve bilgiye sahip olan Ziya Efendi, 1925 yılında Mekke-i Mükerreme’de vefat etti, Peygamer (Sallallahü Aleyhi Vesellem) Efendimiz’in muhterem eşi Hatice annemizin kabri civarındaki Kureyşlilelere mahsus olan kabristana defnedildi.
Bu kabri, Mekke Valisi Şerif Hüseyin, kendisi için hazırlattığı halde, Ziya Efendi’ye olan hayranlığından dolayı, vefatında onun buraya gömülmesini istemiş. Ziya Efendi’ye bu iyiliği yapan Şerif Hüseyin, Osmanlı’ya yapmış olduğu ihanetin cezasını çekmiş ve Kıbrıs’ta sürgünde iken orada vefat etmiştir. Cenazesi daha sonra Kudüs’e getirilerek Mescid-i Aksa civarına defnedilmiştir.
Kütüb-ü Sitte hafızı da olan merhum, aynı zamanda Nakşi Tarikatı Halidiye kolunun da mürşidi idi. Ömrü boyunca, aklî ilimlerle naklî ilimlerin birlikte verilmesinin zarureti üzerinde durdu, Islâh-ı Medâris’de bunu uygulamaya çalıştı.
Ziya Efendi’nin Bedriye adında bir kızı olmuşsa da, o da 23-24 yaşlarında vefat ettiğinden, soyu devam etmedi.
Ziya Efendi’nin yirmiye yakın basılı eserinin bulunduğu söylenirse de, bunların tamamının neler olduğunu tespit edilememiştir.
Ziya Efendi’nin Kaside-i Ziyaiye diye anılan meşhur kasidesinin bir bölümü şöyledir:
Belliğ selâmı sabâ billahi in teridi,
Medineten li Habîbi’l-mâcidi’l-ehadi.
Sellim tü câhe şefi il halgı müntesibâ
Mikdâra nebti’l-berâ evzid vezid vezidi.
Mevlâya salli ve sellim dâimen ebedâ,
Âlâ Habîbike hayril halgı küllihi mi.
Uğrarsan Medine’ye Allah için ey sabâ
Sun Habîb-i Hûda’ya benden de bir merhaba
Divan durup önünde sunarken selâmımı
Arzın nebatlarınca arzet ihtiramımı…
KAYNAKLAR
Konyalı, a.g.e.s. 332; Arabacı, a.g.e. s. 527-529;
Eminoğlu, a.g.e. s. 64-66;
İsmail Bilgili-Ahmet Çelik, a.g.e. s;70-71;
M. Ali Uz, Konya Hukuk ve Baro Tarihçesi, Konya 2006, s. 21-22;
Sural, a. g. dizi yazı, 11Eylül 1975; Konya 1973 İl Yıllığı, s. 313.